Mustafa Gülbahar Efendi Bayilik Veriyor
MUSTAFA GÜLBAHAR EFENDİ
Geleneksel Kıbrıs Türk kahvesi
Üretim yeri Kıbrıs Lefkoşa olan firma, geleneksel Kıbrıs Türk Kahvesi üretiyor. Yedi farklı çeşitte kahve seçeneği bulunan Mustafa Gülbahar Efcndi’de, harnup pekmezi, harnup saf keçiboynuzu unu da mcvcut. Türkiye’de bayilik vermeye hazırlanan ve başvuru yapanları değerlendiren firma, yakın zamanda Türkiye kahve sektörüne giriş yapacak.
Kahve öylesine bir şeydir ki, keyfe de gider hüzne de. Geceye de gider, gündüze de. Yalnız da gider, birlikte de. Kahve kokusu ise kokladığımız anda tüm duyularımızı harekete geçirir ve bizi enfes bir lezzetler diyarına götürür. Çoğumuz, onun tadından önce kokusuna bakarız. Kahvenin ilk lezzetini, koklayarak ruhumuzla alırız. Fincanı elimize alır, hafifçe ona eğilerek büyüleyici aromasını içimize çekeriz. Bu, kahve aşıklarının kahveyle selamlaşma şeklidir. Koku bizi alıp götürdüğünde ise damağımız büyük bir hazla kahveyle buluşmayı arzular. Kahve dediğimiz bir şölendir aslında… Koklayarak başlar, yudumlayarak son bulur.
Günümüzde kahve tüm Dünya’ya yayılmış sevilen bir içecektir. Dağlarında halen doğal, aşılanmamış, yabani halleriyle yetişen kahve ağaçlarından dolayı Etiyopya (eski adıyla Habeşistan) kahvenin anavatanı kabul edilmektedir. Bu topraklarda anlatılan, keçi çobanı Kaldi’nin kahveyi keşfetmesi ile ilgili bir efsane de var. Sonuçta birçok kahve uzmanı, kahvenin tarihi yolculuğu 575 ile 850 yılları arasında Etiyopya’dan başladığına dair hemfikir.
Kahvenin Keşfi – Kaldi Efsanesi
Bir doğruluk payı vardır diye, keçi çobanı Kaldi’nin keçilerini otlatırken kahveyi keşfetmesinin hikayesini aktaralım. Efsane’nin 575-850 seneleri arasında bir zamanlarda geçmiş olması gerekiyor.
Rivayete göre Kaldi fark eder ki; keçileri bir ağacın meyvesini yedikten sonra neşeli ve zıpır olurlar, geceleri de pek uyumak istemezler. Kaldi bu ağacın meyvelerinden toplayıp, buluşunu paylaşmak için yakında kalan Sufi dervişlere gider. Çekirdeklerin marifetini dinleyen Sufi derviş, ilk başta fikri onaylamaz ve çekirdekleri ateşe atar. Ateşe düşen çekirdekler kavrulmaya başlar ve ortalığa bildiğimiz o kahve aroması yayılır.
Yayılan aroma Kaldi’ye ve dervişe ilham verir ve çekirdeklerden güzel bir içecek hazırlamak için işe koyulurlar. Kavrulmuş çekirdekler öğütülür ve özlerini bırakmaları için suda kaynatılır. Bizim bildiğimiz haliyle kahve böyle doğar.
Sufi, kahvenin uzun gece ayinlerinde onu uyanık ve zinde tuttuğunu fark eder. Tekkedeki diğer dervişler de bu yeni içeceği sever ve çok geçmeden kahve Yemen ve Arabistan’a yayılır. Daha sonra kahve kendini Istanbul’a da sevdirir ve Avrupa’ya ordan da tüm Dünya’ya yol alır.
Kahve Arap Yarımadasında
Araplar kahveyi ilk yetiştirmekle kalmamış, aynı zamanda dünyada kahve ticaretini başlatmışlardır. Kahve, 15. yüzyılda Arabistan’ın Yemen bölgesinde, 16. yüzyıla gelindiğinde ise İran, Mısır, Suriye ve Türkiye’de yetiştirilmeye başlanmıştı.
Kahve insanların sadece evlerinde değil, orta doğu şehirlerinde ortaya çıkan, “Kahve Hane”lerde de yaygınlaştı. Kahvehaneler, insanların her türlü sosyal aktiviteleri için sıklıkla toplandıkları yerler haline dönüştü ve populerlikleri hızla arttı.
Sadece kahve içmek ve sohbet etmek için değil müzik dinlemek, sanatçıları izlemek, satranç oynamak ve günün haberlerinin paylaşmak için toplanılan yerler haline geldi. Hatta kahvehaneler hızla, “Bilgelik Okulları” olarak anılarak, bilgi paylaşılan önemli merkezler haline gelmişlerdir.
Kutsal şehir Mekke’yi her yıl ziyaret eden binlerce Hacı ile kahve içeçeği “Arabistan Şarabı” adıyla dünyaya yayılmaya başlamıştır. Araplar kahve ticareti tekeli olabilmek için kahve üretimini var güçleriyle sürdürmüşlerdir.
Kahve Avrupa’ya gelir
Yakın Doğu ya seyahat eden Avrupalı gezginler, alışılmadık koyu siyah renkli içecek hakkında hikayelerle geri geldiler. 17. yüzyıla gelindiğinde, kahve Avrupa’ya ulaşmış ve kıtada popüler olmaya başlamıştı. 1615 yılında yeni içeçeğin Venedik’e gelmesiyle birlikte, yerel din adamları kahveyi kınamış, muhalifler aşırı temkinli davranarak kahveye “şeytanın acı buluşu” adını verdiler. Tartışma o kadar büyümüştür ki, Papa VIII.Clement’ten müdahale etmesi istenmiştir. Ancak Papa bir karar vermeden önce içeceği kendisi tatmak istedi. Öyle tatmin edici buldu ki, Kahve Papa’nın onayını aldı.
Böyle tartışmalara rağmen, İngiltere, Avusturya, Fransa, Almanya ve Hollanda’nın büyük şehirlerinde, kahvehaneler hızla sosyal aktivite ve iletişim merkezleri haline geldi. Bir peniye bir fincan kahve satın alarak tahrik edici söyleşiler yapan tartışmacılar sayesinde “Penny üniversiteleri” tüm İngiltere’ye yayıldı. 17.yüzyılın ortaları İngiltere’sinde, tüccarlar, nakliyatçılar, brokerlar gibi ortak ilgi alanlarına sahip patronlar ve sanatçıları çeken, çoğu Londra’da 300’den fazla kahve evi vardı.
Birçok yeni ticaret ve işletmeler bu özel kahvehanelerde büyümüş, örneğin: Lloyd’s Londra, Edward Lloyd Kahve Evi’nde meydana geldi.
Kahve Yeni Dünya’da
Kahve 1600’lü yılların ortalarında New Amsterdam’a getirildi, buraya daha sonra İngilizler tarafından NewYork adı verilecekti.
Kahvehaneler hızla görünmeye başlasa da çay, 1773 yılında Kral George tarafından çaya dayatılan ağır vergilere karşı ayaklanan sömürgecilere kadar, Yeni Dünya’da tercih edilen içecek olmaya devam etti. Boston Çay Partisi olarak bilinen isyan, Amerikan kahve içme tercihini sonsuza kadar değiştirdi.
Dünyada Kahve Tarlaları
İçecek talebi yayılmaya devam ederken, Arabistan dışında kahve yetiştirmek için sıkı rekabet vardı. Araplar kendi kahve tekellerini korumak için ağır çalışmalarına rağmen, nihayet bazı Hollandalılar 17. yüzyılın ikinci yarısında fidan elde etmeyi başardı. Hindistan’daki ilk yetiştirme girişimi başarısız oldu ama Java adasındaki Batavia’da, bugunki Endonezya’da başarılı olmuştur.
Kahve ağaçları büyüdü ve Hollandalılar kahve üretim ve ticaretini arttırarak devam ettirdi. Kahve yetiştiriciliğini Celebes ve Sumatra adalarına da taşıyarak genişlettiler.
Hollandalı Amsterdam Belediye Başkanı 1714 yılında genç bir kahve bitkisini Fransa Kralı XIV Louis’e hediye olarak sundu. Kral kahve fidanının Paris’te Kraliyet Botanik Bahçesi’nde dikilmesini emretti. 1723 yılında Fransız deniz subayı Gabriel de Clieu kralın kahve ağacından aldığı tohumları zorlu bir yolculukla, kötü hava şartları, korsan saldırısı ve kahve tohumlarını yok etmeye çalışan sabotajcı da dahil aşarak Martinique adasına güvenle ulaştırmayı başardı. Ekilen kahve tohumları büyüdü, kahve fidanları oldu ve 50 yıl içinde 18 milyondan fazla kahve ağacı olarak adayı sardı. Kahve fideleri buradan yayılarak Karayip adaları, Güney ve Orta Amerikadaki kahve ağaçlarının atası oldu.
Kahvenin Brezilya’ya gelişi, imparatorun emriyle kahve tohumu alması için Fransız Guyanasına gönderilen, Francisco de Mello Palheta ile olduğu anlatılmaktadır. Fakat Fransızlar kahveyi paylaşmak istememişler ve Palheta’nın girişimi başarısız olmuştur. Palheta öyle yakışıklıymış ki, Fransız Valinin eşini etkilemeyi başarmış ve kendisine uğurlama hediyesi olarak büyük bir çiçek buketi sunulmuş. Palheta, Milyar dolarlık endüstriyi başlatmaya yetecek kahve tohumlarını bu buketin içine saklı olarak bulmuştur.
Sadece 100 yıl içinde, kahve tüm dünyada bir ticaret ürünü haline gelmiştir.
Misyonerler ve gezginler, tüccarlar ve sömürgeciler kahve tohumlarını yeni topraklara taşımaya ve kahve ağaçlarını tüm dünyaya yaymaya devam etmişlerdir. Kahve ekimleri muhteşem tropik ormanlarda ve engebeli dağ yaylalarında kurulan tarlalara yapılmıştır. Kahve ekonomileri üstüne kurulmuş yeni uluslar oluştu ve 18. yüzyılın sonunda, kahve dünyanın en kârlı ihracat ürünlerinden biri olmuştu.
Şehit Behzat Hüseyin Sok. Siyah Kuğu Apart. No 1/C
Göçmenköy – Lefkoşa
0542 851 77 70
0392 223 97 97
info@gulbahargida.com
www.gulbahargida.com