KGF, KOBİ’lere can suyu oldu mu?

KGF dünyanın en büyük kefalet kurumu haline geldi. KOBİ’lerin finansmana erişimini kolaylaştıran fona yönelik eleştiriler de yok değil. Fonun daha sıkı denetlenmesi ve KOBİ’lere kredi kullandırma kapsamının genişletilmesi şart…

HÜKÜMET, uzun zamandır varlığı bilinen ancak kendi kabuğuna çekilmiş bir şekilde faaliyetini sürdüren Kredi Garanti Fonu’nu (KGF) son bir yıldır ekonomide yaşanan durgunluğa çare olsun diye teminat limitini 250 milyar TL’ye yükseltti.

Amaç, finansmana erişimde zorlanan KOBİ’lerin bankacılık sistemi üzerinden finansmana erişimini kolaylaştırmaktı. İyi niyetli olarak hayata geçen bu imkanı bankalar, büyük oranda sorunlu veya sorunlu olmaya aday kredilerini fon şemsiyesi altına alarak kullandırdı.

Sanıldığının aksine, bir devlet kuruluşu olmayan ve 1991 yılında A.Ş. olarak kurulan ve 1994 yılında faaliyete geçen KGF’nin hissedarları TOBB, KOSGEB ve 27 bankadır. Yani, KGF’nin 250 milyar TL’lik kredi hacminin sahibi Türkiye’deki özel sektör ve bankacılık sektörüdür. Devlet ise, burada düzenleyici ve denetleyici rolünü üstleniyor.

KGF

SİSTEM NASIL İŞLİYOR?

Bankalar KGF’den aldıkları limitlere bağlı olarak “kredi havuzlarını” belirleyip KGFye bildiriyorlar. Fon, her bir kredinin yüzde 85’ini garantiliyor, yüzde 15’lik kısım bankanın riski olarak kalmaya devam ediyor. İşin bir de “teminat” yanı var. Banka kendi yüzde 15’lik risk kısmı için ek kredi veriyor ve toplam krediyi KGF şemsiyesi altma koyuyor. Ek verdiği yüzde 15lik kısmı kredinin vadesi boyunca da “teminat/bloke” olarak mevduatta tutuyor. Krediye ulaşmakta zorlanan firmaların büyük kısmı bunu mecburen kabul ediyor. Bankalar da, böylelikle tüm risklerini kapatarak KGF’nu aracı (kefalet) olarak kullanıyor.

Dünyanın en büyük kefalet kurumu haline gelen, son iki ayda 190 bin işletmenin 141 milyar TL tutarında kefalet ile 155.5 milyar TL kredi kullanmasını sağlayan KGF, kredilerin yüzde 90’mı KOBİ’lere, yiızde 10’unu KOBİ dışı işletmelere kullandırdı. Kredilerin yüzde 45’i ticaret, yüzde 30’u ise imalat sektöründe faaliyet gösteren firmalara kullandırıldı. KGF, özkaynaklarıyla azami 3 milyon TL’ye kadar yüzde 80 oranında kefalet verirken, ihracatçı veya döviz kazandırıcı faaliyeti olan işletmeler için ise, Hazine destekli kefalet oranı yüzde 100’e kadar çıkıyor. KGF’nin en belirgin özelliği ise, KOBİ kredilerine ilişkin risklerin makul düzeyde kalmasını, piyasaların nakit sıkışıklığını önemli oranda çözmesi, kararsız yatırımcıya güven vermesi ve yeni istihdam imkanı sağlaması oldu. Bu durumda, KGF’nin hem bankaların hem de reel sektörün çıkarlarını korumak gibi sorumluluğu da bulunuyor.

BAZI ELEŞTİRİLER DE VAR

Krediyi alanların bir kısmı sorunlarını ve ihtiyaçlarını karşılamakta kullanırken, krediyi bol bulanların bir kısmının yine kat-yat ya da döviz aldıkları yönünde duyumlar var. İnce eleyip sık dokumadan verilen “KGF kredileri” sıkıntıdaki şirketler için can suyu olacakken, kısa sürede hızlı davranılması sebebiyle genel mevduat-kredi seviyesini yukarı çekerek, amacı dışında kullandırılan/kullanılan sistemin yarattığı hızlı kredi artışının getirdiği ani fonlama talebi de doğal olarak tüm faizleri artırdı görüşünü dillendirenler de bulunuyor. Ayrıca, sistemin nasıl denetlendiği/ denetleneceği konusunda kamuoyunda belirsizlikler ve soru işaretleri bulunuyor.

Birçok hizmet sektörünün kapsam dışında bırakıldığını duyuyoruz. Hizmet sektörü olarak faaliyet gösteren ve ekonomiye çok önemli katkıları olan kuruluşların da KOBİ kapsamında değerlendirilerek mevcut imkanlardan yararlandırılmaları gerekiyor. Ülke ekonomisindeki en büyük gelişim ve değişim, KOBİ’lerin desteklenmesine ve üretime ağırlık verilmesine bağlı. Global olarak başlayan ve son bir yılda içeride yaşanan siyasi ve ekonomik sorunlar özellikle KOBİ’leri çok etkiledi. Türkiye’deki tüm işletmelerin yüzde 90’mdan fazlasını, katma değerin yüzde 50’sinden fazlasını, ihracatın yüzde 60’mdan fazlasını KOBİ’ler oluşturuyor.

Oysa kullandırılan kredilerin en fazla yüzde 25’ini KOBİ’ler kullanıyor. Devlet, işletmelerden vergi almayı bir hak olarak görüyorsa, sıkıntıya giren işletmelere destek çıkmayı da bir borç olarak kabullenmeli. KGF’nun kapsamı genişletilmeli, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacına göre kredi kullandırılmak, firmalarm sistem içerisinde kalmaları sağlanmalı. Bazı eleştirilere rağmen, KGF çok iyi denetlenir ve amacına uygun faaliyetini sürdürürse, önümüzdeki yıllarda ekonomiye katkısı daha yoğun bir şekilde hissedilebilir.

TALHA APAK





Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir