İTÜ Çekirdek Girişimi Nanomik Gıda Ürünlerini Koruma Yöntemi
MİLYONLARCA kişinin yaşadığı kentlerde gıdaya “taze” ulaşmak artık o kadar kolay değil.
Raflara yerleştirilen taze ve kuru meyve-sebzeler, ömürlerinin uzaması için bazı kimyasal işlemlerden geçiyor. Pek çok tüketici bu türden müdahaleleri ‘sağlığa zararlı’ olarak kabul ediyor. Bu soruna özgün bir çözüm getiren İTÜ Çekirdek girişimi Nanomik, geliştirdiği teknolojiyle taze ve kuru gıdaların hem güvenilir bir şekilde tüketilmesini hem de ihracatının yapılmasını sağlıyor.
Bu teknoloji, gıda üzerinde kimyasal kalıntı bırakmadığı gibi, ürünün kalitesini maksimum oranda koruyabiliyor. Nanomik’in kurucu ortaklarından ^ çr-Buse Berber Örçen, öncelikli olarak gıda sektö-t.xünde yaşanan “kimyasal koruyucu” sorununu şöyle anlatıyor:
“Bugün ülkemizde ve dünyada meyve ve sebzelerin raf ömrünü arttırmak için kullanılan iki farklı sistem var. Bunlardan birincisi oksijen ve su kaybını engelleyen ürünler, diğeri ise ürünün kalitesini bozan organizmayı etkileyen ürünler. Her iki yöntem de tek başına yeterli koruma sağlamadığından genellikle kombine şekilde uygulanıyor. Raf ömrünü arttırmak için kullanılan koruyucuların çok büyük bir kısmı kimyasal koruyucu. Bu kimyasal insan, çevre ve hatta ürünlere zarar verdiği için belirli dozlar ile kullanımları kısıtlanıyor. Üreticinin ürünü korumak için fazla ilaç uygulaması veya farklı ürünler uygulaması da ürünlerin kimyasal yüklerini arttırdığı ve kullanım limitlerini aştığı zaman da ürünler gümrük kapılarından iade ediliyor. İade edilen ürünler de ya ederinin çok altına farklı kanallardan satışa sunuluyor ya da iade süresi tamamlanana kadar küflenip israf oluyor.”
SIFIR KALINTI
Bütün bu süreçteki asıl problemin kimyasal kalıntı olduğunu söyleyen Örçen, kalıntı probleminin önüne geçebilmek için doğal koruyucuların çok uzun yıllardır araştırıldığını ve piyasada çeşitli bitkisel ürünlerin bulunduğu bilgisini veriyor. Ancak bu ürünlerin genellikle organizma engelleyici özelliğe sahip olduğunu söyleyen Örçen, bunların tek taraflı koruma sağladığını ve kimyasal koruyuculara göre maksimum yüzde 70 başarı gösterdiğini ifade ediyor.
Bu sorunun farkına vararak doğal koruma sağlayacak bir teknoloji geliştirme yoluna giden Nanomik, bu teknolojinin ürünlerini ‘akıllı’ hale getirdiğini vurguluyor. Örçen, geliştirdikleri teknolojinin taze gıdalar üzerinde nasıl bir kalkan oluşturduğunu şu sözlerle dile getiriyor:
“Ürünümüz ilk uygulandığında tüm meyve yüzeyini yenilebilir bir tabaka ile kaplıyor. Oksijen geçirgenliği ve su kaybının önüne geçen alternatif ürünün muadili bir etki sağlıyor. Bu yenilebilir kaplamadan 48 saat boyunca kontrollü şekilde ürünün kalitesini koruyan bileşenler salınıyor. Bu da organizma engelleyici koruyucuların muadili. Kısacası biz ürünlerin kalitesini koruyup raf
ömrünü arttıran iki sistemi, geliştirdiğimiz teknoloji ile akıllı bir şekilde birleştirdik. Bu sistemle piyasada kullanılan kimyasal koruma sistemleri kadar etkinlik gözlemlemek mümkün, üstelik sıfır kalıntı ile. Dünyanın diğer ülkelerindeki doğal koruyuculara karşı en büyük avantajımız da bu.”
KALİTELİ ÜRÜN SORUNU
Türkiye’deki gıda güvenliğine ilişkin durumu değerlendiren örçen, uluslararası kısıtlamaların başarıyla uygulandığını, Türkiye’nin gıda güvenliği konusuyla ilgili yaşadığı sorunun daha çok küresel olduğunu söylüyor. “Örnek vermek gerekirse geçtiğimiz yıllarda Almanya gibi denetimleri sıkı bir ülkede bile organik gıda sertifikalı ürün grubundan bulaşan bir mikroorganizma sebebiyle onlarca kişi hayatını kaybetti. Her üreticinin üretimini kontrol etmek çok ciddi bir emek ve insan gücü istiyor. Bu kontrolü tam anlamıyla sağlamak için atılmış adımlar var ancak henüz çok yeni” diyen örçen, Türkiye’nin tarımsal üretimde hala küresel anlamda ilk sıralarda yer aldığına dikkat çekiyor.
“Bizim ülke olarak asıl problemimiz yüksek kaliteli ürünler yetiştirememek, ürünlerin tarladan üreticiye ulaşana kadar geçirdiği süreci doğru yönetememek. Bugün bahçede kullanılan fazla ilaç maalesef kalıntı sorunundan dolayı hasat sonrasında kullanılacak koruyucunun konulamamasına sebep oluyor. İhracatçı açısından bakarsak, bugün bu problemce terle uğraşmamış, kalıntı sıkıntısı yaşa-mamış firma yoktur. Ama alternatifin ol-^ maması üreticinin elini kolunu bağlıyor” diyen Örçen, kullanılan kimyasal koruyucuların yurtdışı menşeili olmasınınsa üretim maliyetlerini artırdığına dikkat çekiyor.
ATILMASI GEREKEN ADIMLAR
Dünya çapında doğal koruma sistemleri geliştiren firmaların çoğunun büyük ihracatçılar ve bu süreci yöneten firmalarla birlikte çalıştığını belirten Örçen, “Hatta çoğu yatırımlarla ihracatçı firmaya bağlanıyor. Girişimci ihracatçının problemini net ve objektif şekilde öğreniyor ve büyük firmaların aksine daha agresif bir aksiyon alarak hızla çözüm üretebiliyor, ihracatçı da geliştirilen mevcut teknolojiyi ilk uygulayan firma olarak kalıntısız ürünleri ile girmesi zor olan pazarlara kolayca ulaşabiliyor” diyor.
Müşterileriyle yaptıkları toplantılarda öne çıkan konulardan birininse kalıntı analizi yapan yerli kuruluşların yurtdışm-daki kurumlara göre farklı sonuçlar vermesi olduğuna vurgu yapan Örçen, “Firmaların yerli analiz sonuçlarına güvenip yaptıkları ihracat, Avrupa laboratuvar sonuçlarının farklı yanıt vermesi sebebiyle iade edilebiliyor” diye konuşuyor. Örçen’e göre Türkiye’deki gıda sektörünün iyileştirebilmek için adımlar, “Tarladan üreticiye her aşamada kontrollü üretim, üretim girdilerinin ucuzlatılması, yurtdışı analizlerinin hassasiyetinde analiz yapan yerli analiz firmaları, büyük pazarlara ulaşmak adına yeni anlaşmalar” şeklinde atılmalı.
DOĞAL ÜRÜNLERLE KORUMA
Avrupa ülkeleri ve ABD’nin kalıntı limitleri bakımından pek çok ülkeden daha hassas olduğunu belirten Örçen, dünyanın nihai olarak sıfır kalıntıyı hedeflediğini ifade ediyor. Örçen, şöyle devam ediyor:
“Bugün kullanılan soğuk hava depoları, soğuk zincir uygulamaları, doğal koruyucu çalışmalarının hepsi aslında bu amaç için. Bu yüzden dünya çapında söz sahibi pek çok kimyasal ilaç firması doğal çözümlere yatırım yapıyor. Organik üretimin çoğu zaman çözüm olmadığı kötü örneklerle doğrulandı. Pestisit kullanımı öyle bir gündemle suç olarak gösterildi ki, çoğu kişi pestisit kullanmamanın daha iyi olduğunu düşünüyor. Aslında bu ürünler topraktan veya hattan bulaşabilecek olası sağlığa ve ürüne zararlı organizmaların soframıza ulaşmasını engelliyor. O yüzden koruyucu kullanımı neredeyse zorunlu. O yüzden koruma olmalı, ama bu doğal, yenilebilir ürünlerle sağlanmalı.”
Tüketici taze gıdada neye dikkat etmeli?
Nanomik kurucu ortaklarından Buse Berber Örçen tüketiciye şu tavsiyelerde bulunuyor: “Meyve sebze tüketimi mevsimine göre yapılmalı. Bazı marketler pestisit analizi yapıp analizlere uygun ürünleri satışa sunuyor. Bu marketlerden ürün almaya özen göstermek bir alternatif olabilir. İthal ürünler genellikle ülkemize girişte çok sayıda analizden geçiyor, o yüzden en azından belli bir otorite tarafından kabul edildiğini biliyoruz. Ben şahsen tükettiğim meyve sebzelerin güvenilir marketlerden alınmasına özen gösteriyorum. Çok parlak ürünler veya üzerinde yanık olan ürünlerde kimyasal kullanımının fazla olma ihtimali yüksek. Eskilerin bir alışkanlığı vardı, kurtlu meyve yemek üzerine. Aslında en doğal ve anlaşılır çözüm bu.”
“Üç koruyuculu ürünü Avrupa almaz”
Gıda üreticilerine bazı uyarılarda bulunan tarım nanoteknolojisi üreten Nanomik’in ortaklarından Buse Berber Örçen, “Bir ürüne bahçede üç koruyucu uygulandıysa ve üründe üç kimyasal kalıntı varsa o ürünün çoğu Avrupa ülkesine girmesi imkansız. Bu durumda ihracatçı, ancak ürünü kalıntı sıkıntısı olmayan ucuz pazarlara satabiliyor. Herkes ürününü daha yüksek değere satmak ister. Biz de bunu sağlamak için iletişime geçiyoruz. İhracatçı da kimyasal kullanmak istemiyor ama alternatif olmadığından ve ürünü bozulmadan ihraç etmesi gerektiğinden dolayı mecburen ilaçlıyor. Biz daha büyük pazarları hedefleyen ihracatçıların çözüm ortağı konumundayız” şeklinde konuşuyor.
ŞULE GÜNER