Geleneksel Girişimciler ve Milenyum Girişimcileri
Türkiye’nin bölgesinde inovasyon merkezi olması TÜBİTAK öncülüğünde girişimlerle mümkün olabilir. Ancak bu sayede “İnovasyon Ligi”nde ön sıralarda oluruz…
Girişimcileri artık ikiye ayırıyoruz: “Geleneksel Girişimciler” ve “Milenyum Girişimcileri”. Aradaki fark şu; geleneksel girişimciler kuaför dükkanı açmaktan havayolu kurmaya kadar, mağaza açmaktan restoran zinciri kurmaya kadar uzanan hepimizin bildiği girişimci profili. Bu profil esnaf ve KOBÎ dediğimiz kitleden oluşuyor.
Halbuki öte yandan dünyadaki yüz milyarlarca dolarlık melek yatırım, özel yatırım fonu, VC, servet yönetimi ve ortak yatırım fonları pazarının yüzde 25’i mobil teknolojilere, yüzde 10’u sağlık teknolojilerine ve geriye kalan kısmı da tamamen inovasyon haline gelebilecek ve ağırlıklı olarak teknoloji tabanlı yepyeni ürün ve hizmetlere gidiyor. İşte bu segmentte faaliyet gösteren girişimcilere de milenyum girişimcisi diyebiliriz.
ADRESLERİ BELLİ OLSUN
Ancak ülkemizde girişimcilik denilince TÜBİTAK, KOSGEB, İŞKUR, Kalkınma Ajansları, AB Projeleri gibi pek çok ayrı adres aynı hedef kitleye ayrı ayrı destek vermeyi hedefliyor. Yani, girişimcilerimiz yedi kocalı Hürmüz’e dönmek üzere…
İşte tam da bu noktada diyorum ki, Türkiye’de geleneksel girişimci ile milenyum girişimcisinin adresleri artık belli olsun. Böylelikle, girişimciler önce kendilerinin ne tip bir girişimci olduğunu tanımlayıp ardından da hangi adrese başvuracağını bilsin.
Bu yüzden milenyum girişimcilerinin adresinin de TÜBİTAK olması gerektiğini düşünüyorum. Neden mi?
Önümüzdeki yıllarda dünyadaki gerçek zaferler bilim adamları ve inovasyon gerçekleştiren milenyum girişimcileri tarafından kazanılacak da o yüzden.
TÜBİTAK’ın atacağı her adımda bir taşla iki kuş vurulması mümkün. Hem girişimcilerimiz desteklenmiş olacak hem de bu adımlar Türkiye’ye bölgesel anlamda güç kazandıracak. Türkiye’yi Güneydoğu Avrupa, Ortadoğu ve Akdeniz üçgeninde inovasyon merkezi haline getireceğini düşündüğüm pek çok konu TÜBİTAK tarafından hızla uygulamaya geçirilip Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir inovasyon ivmesi ülkemize kazandırılabilir.
SORUMLULUĞU ÇOK BÜYÜK
1987 yılında lisede öğrenciyken bir matematik projesiyle ilgili olarak matematik öğretmenim beni TÜBİTAK Gebze’ye götürmüştü. İşte, o yıllarda TÜBİTAK Başkanlığı yapan profesörün oğlu bugün TÜBİTAK Başkanı. Düşünsenize; ailenizde iki tane TÜBİTAK Başkanı var. Gurur duyulacak ve sanırım her aileye de nasip olmayacak bir durum.
TÜBİTAK Başkanlığı’nm “İnovasyon Ordusuna Başkanlık” etmesi gerektiğinin altını tekrar çizmek istiyorum. Ve diyorum ki, bugünkü TÜBİTAK Başkanı acaba babasına şunu sorsa: 30 yıl önce icat çıkarmak mı önemliydi yoksa inovasyon mu?
İşte, girişimcilik haritasındaki son 30 yılın değişen yol güzergahını iki TÜBİTAK Başkanı çok rahat masaya yatırıp bundan sonraki güzergahın ne olacağını tespit edebilirler. Sanıyorum bu durum hem girişimcilerimiz hem de Türkiye için büyük bir avantaj. Şimdi sıra bu avantajları gole çevirip Türkiye’yi bir inovasyon vadisi haline getirmek ve küresel inovasyon endeksinde on sıra birden yükselmesini sağlamakta.
Son sözüm: Prof Arif Ergin’in zamanında bu inovasyon hamlesi gerçekleşmez ise, bilin ki önümüzdeki 50 yıl boyunca Türkiye inovasyon değil de kopyala-yapıştır liginde nasıl başa güreşirim sorusunu konuşmak durumunda kalabilir. Bu yüzden hem girişimcilerimizin hem medyanın hem de tüm kamu kurum ve kuruluşlarının Prof. Ergin’e tam destek vermesinin ulusal bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. Sonuçta kazanan Türkiye olacak.
Herkese iyi haftalar…
Baybars Altuntaş