Uzaktan çalışmayı destekleme kültürü yaygınlaşmaya başladı
AKTİF olarak çalışan kesimin üçte biri, evlerinden çalışıyor ve bunun kalıcı olmasını istiyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre iş gücünün yüzde 30’u, emekli olana kadar evinden çalışmayı tercih ettiğini söylüyor. Avrupa’da bazı hükümetler de bunu destekliyor. Çünkü çalışanlar ister kendi özel araçlarını kullansınlar, ister toplu taşıma araçlarıyla işe gidip gelsinler, trafikte, çevre kirliliğinde, ulaşım maliyetlerinde büyük bir ferahlamaya neden olacak. Uzaktan çalışmayı destekleme kültürü yaygınlaşmaya başladı. Böylece özellikle çalışan anneler için büyük kolaylık sağlanmış olacak. Hem ev işlerini yapacaklar, hem çocuklarına bakacaklar hem de mesailerini sürdürecekler.
BİLGİSAYAR VE CEP TELEFONU YETERLİ
Günümüzde pek çok iş, telefon ve bilgisayarla halledilebiliyor. Elbette ki buzdolabı yapmak, günlük ekmeğimizi hazırlamak gibi işler için işyerine gitmek zorundasınız. Ama büro işlerinin neredeyse tamamı, evden yapılabilecek nitelikte. Belki haftada ya da on günde bir işyerine gitmeniz gerekebilir.
Ama işi yürütmek için ofiste bulunmanız şart değil.
Eskiden teleks, elektrikli daktilo, fotokopi, faks makinesi, telefoto gibi cihazları evlerde bulundurmak mümkün değildi. Artık yüksek teknoloji, bilgisayarı olan herkesi, iş dünyasının içine kabul ediyor. Bunun için de çok fazla teknik bilginiz olması gerekmiyor. Tek sakıncası, insanların sosyalleşme ihtiyacını karşılayamaması. Çalışan kesimin bir bölümü, işe gidip arkadaşlarıyla sohbet etmenin, karşılıklı kahve içmenin, ofis atmosferinde bulunmanın paha biçilemez bir artı değer olduğunda ısrarlı. Haksız da değiller. Evden çalışanların bir bölümü de, evdeki bilgisayarın başında, ofis gürültüsünü efekt olarak kullanıyor. Böylece kendilerini izole olmuş hissetmiyor. Pandemi döneminde böyle bir ihtiyacı önceden sezmiş olan bilgisayar dahileri, ofis sesi veren dosyaları, internet sitesinden satmaya başladı bile. Anlaşılmayan insan sesleri, yazıcı sesi, kahve makinesi sesi gibi sesleri sanal ortamda üreten bu dosyalar, evde çalışanları rahatlatıyor. Tıpkı seyircisiz oynanan futbol maçlarını, tribün sesi efektiyle izlememiz gibi.
“LÜTFEN BİRAZ OFİS GÜRÜLTÜSÜ”
Şu sıralar, “ofis gürültüsü üreticisi” (Office Noise Generator) programları, en çok aranan programlar arasında, işini ev ofisinden yürüten Paul Hewson, Ingiliz yayın kuruluşu BBC’ye yaptığı açıklamada, “Ofis gürültüsünü duymadan işime konsantre olamıyorum. Ofiste iken yazıcı gürültüsü beni rahatsız ederdi. Şimdi bu sesi özlüyorum ve çalışırken fonda bu gürültüyü yapay olarak duymayı çok istiyorum” diyor.
Bu iş, bir şaka ile başlamış. Iş ortamı gürültüsü satan web siteleri, eğlence olsun diye böyle bir girişimde bulunmuş. Ama bakmışlar ki, evden çalışanlar, bu sese fazla talepte bulunuyor, o zaman piyasa genişlemiş. Belçikalı araştırma mühendisi Stephane Pigeon, BBC’ye, “Pandemi zamanında böyle bir fikir geldi aklıma. Tutacağım hiç düşünmemiştim. Ama beş aylık bir sürede sadece benim siteme 200 binden fazla başvuru geldi. Benim gibi bu işi yapan onlarca site var” diyor. Ardından ekliyor: “Bu ses sizi önceleri rahatsız ediyor. Ama çalışmaya başladığınızda bu sesi duymadan işi yapamayacağınız gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Herkes sessiz bir ortam ister. Ne var ki ofis gürültüsü, başta duyduğunuz sıkıcılığı bastırıyor ve sizin daha verimli çalışmanızı sağlıyor.”
Ofis fikri, Roma împaratorluğu’na kadar uzanıyor. Büyük tapınakların kayıtlarının, belgelerinin saklanması için bir oda oluşturulması ihtiyacı doğmuş. Latince “officium” kelimesinden “ofis” kavramı ortaya çıkmış. Kelimenin “görev duygusu”, “hizmet” gibi anlamları var. Modern ofisler, 1900’lerin başlarında şekillenmiş. Ama bu ofislerdeki en modern cihaz, “konuşma tüpleri” olmuş. Ofis görevlisi, masasının yanında bulunan huni şeklinde bir boruya konuşuyor, sesler bir başka odadaki görevliler tarafından alımyormuş.
Ofis gerçekleri
İş hayatının büyük bölümünü ofis çalışanları oluşturur. Küresel olarak yüzde 55-65 arası. Bu oran, elbette ki ülkeden ülkeye değişir. Geri kalan oran, sabah 9.00 akşam 6.00 düzenli olarak çalışmak istemeyenlerdir. Bunlar kendi işlerini kurup yürütenler, çiftçi, polis, arkeolog, inşaat işçisi, ticari araç sürücüsü vs. gibi açık havada çalışanlardır.
ABD’de bir ofis çalışanının bin 890-2 bin 160 arası saati işyerinde geçer. Ama bu sürenin yaklaşık yüzde 20’sinde yemek yer, kahve molasına çıkar, arkadaşlarıyla sohbet eder, sosyal medyaya girer, cep telefonuyla ilgilenir, özel konuşmalar yapar, SMS ve e-posta atar, kendisine gelen mesajları okur. Kişi, hayatının 90 bin saatini işyerinde geçirir.
Yine ABD’de yapılan bir araştırmaya göre kadın işyeri sahipleri, erkek işyeri sahiplerine oranla, yüzde 35 daha fazla eleman istihdam eder. Bu, iki kişinin yapabileceği bir işe, üç kişinin alınması anlamına gelir.
Bir ofis çalışanı, işini yaparken ve karar alırken beyninin yüzde 35’ini kullanır [2013 yılına kadar bilim dünyasında beynin sadece yüzde 10’unun kullanıldığıyla ilgili bir teori vardı. Bunun, efsane olduğu ortaya çıktı.
“Scientific American” adlı bilim dergisinde çıkan bir makalede Johns Hopkins Üniversitesi’nden nörolog Berry Gordon, insan beyninin neredeyse tamamının aktif olduğunu açıklamıştır).
İşyerinde uyumak, doğal olarak kovulma sebebidir. ABD’de işverenlerin sadece yüzde l’i, mesai saati içinde elemanlarının biraz kestirme yapmasına izin verir. Geri kalan yüzde 99 toleranslı davranmaz. Ama elinde bir kalemle uyuyan elemanı da kovamaz. Bu, o elemanın çalışırken yorgunluktan uyuyakaldığını gösterir.
İşini sadece bilgisayar başında geçiren bir ofis elemanının parmaklarının, yoğun bir iş gününde, klavye üzerindeki hareketleri, toplam 12.6 mil (20 km’den fazla] uzunluğa karşılık gelir. Ne istatistik ama!..
Amerikalı ofis çalışanlarının yüzde 18’i, genelde cuma günleri hastalık izni alır. Cumartesi, pazar ile birlikte hafta sonu iznini üç güne çıkarmak için. Bunu işveren de bilir ama çalışanın yasal hakkıysa bir şey yapamaz. Buna karşılık salı günü, en az izin alınan gündür.
Bilgisayar ekranındaki yazı ve rakamlara dikkat etmek, kısa süreli bellek sorunlarına ve aritmetik hesaplar yaparken zorluk çekmenize neden olabilir. Bunun sebebi, bilgisayar karşısında ofis elemanının yüzde 2 oranında su kaybetmiş olmasıdır. Bu oran, düşük değildir. İşyerinde yanınızda bir şişe su bulundurmayı ihmal etmeyin.
Amerikalılar, yılda 150 saatten fazla bir süreyi, işe gidip eve dönerken harcarlar. Bu rakam, kent merkezlerinde yaşayan ve işe metro ya da otobüsle giden elemanlar için geçerlidir. Banliyöde oturanlar için bu süre çok daha uzundur.
Günlük mesai süresi hep verimli geçmez. Pek çok iş yerinde yüzde 50’den fazla iş kaybı görülebilmektedir. Sebebi, strestir.
Ofis çalışanları, günde yaklaşık 50 dakikalarını, bilgisayar hatalarını düzeltmekle, bellekte kaybolan dosyaları bulmaya çalışmakla, daha önce girilmiş dosyalardaki verileri güncellemekle harcarlar. Bir sözleşme, proje, anlaşma için fiziki bir dosya açtıysanız, bu dosyayı daha sonra bulamama ihtimaliniz yüzde 98’dir.
Amerikan şirketleri her gün yaklaşık 11 milyon toplantı yapar.
Toplantılarda sürekli olarak not tutmak, iyi bir ofis elemanının alışkanlığı olmalıdır. Çünkü insan, konuşulanların sadece yüzde 5’ini aklında tutabilmektedir. Elemanların konuşulan ya da tartışılan konulara konsantre olma süreleri de 20 dakikayı aşmaz.
Toplantı ustası, Amazon’un sahibi Jeff Bezos’tur. Onun modeli, “iki pizza kuralı”dır. Bezos her toplantıda masaya iki pizza getirtir. Bu demektir ki, iki pizzayla doyurulacak kadar eleman toplantıya katılmalıdır. Daha fazla değil. Toplantı süresi de bir pizza diliminin yenmesi sırasında geçen zamandır. Ama her toplantıya pizza gelmeyebilir. Hatta her toplantıya Bezos da katılmayabilir. Ama oyunun adı, “iki pizza kuralı”dır.
İşverenler, yazıya odaklı işlerde solakları istihdam etmek istemezler. Çünkü solaklar, 12 harften daha uzun bir kelimeyi elle ya da klavyede yazamazlar.
İşlerin yüzde 80’i internetten bulunmaktadır. CV’ler internet ortamında gönderilmekte, işe alma görüşmeleri için randevu, internet üzerinden alınmaktadır. İşveren, her bin 470 CV için sadece bir elemanı işe alır. 40 yaşında bir eleman, ortalama olarak 7-8 kez iş değiştirmiştir.
Her şirketin bir çalışma politikası bulunur. Ama ilginçtir ki, ofis politikasını dikkate almayan elemanlar, daha başarılı ve daha verimli olmaktadır.
Bir ofiste sıcaklık, 68-77 fahrenheit (20-25 santigrad) derece arası olmalıdır. Daha düşük sıcaklıklarda elemanlar, yüzde 44 oranında daha fazla hata yaparlar.
Bilim insanları, maksimum verim alınması için elemanların haftada 25 saat çalışması gerektiğini söylerler. Ama hiç bir işveren buna yanaşmaz. En az çalışma süresi 30 saat ile Hollanda’da ve 35 saat ile Fransa’dadır. Kuzey Kore’de bu süre, 112 saattir. Yine bilim dünyasına göre bir eleman 80 yaşına kadar aktif bir şekilde çalışabilir.
Bir ofisin tasarımı ve mobilyalarının düzeni çok önemlidir. Elemanlar kötü döşenmiş bir ofiste yüzde 35 oranında daha az verimli olmaktadır.
Ofiste bir elemanın çok sayıda işi birlikte yürütmeye çalışması, kişinin zeka katsayısını on puan düşürür. Bu durum, geceyi uykusuz geçirmek kadar yıpratıcıdır.
Genç elemanlar, yaşlı elemanlardan daha fazla iş kaybı oluşturmaktadır. Bunun sebebi, gençlerin otomobilleriyle işe gelirken daha fazla kaza riskiyle karşı karşıya olmaları, emniyet kemeri bağlamaya üşenmeleri, daha az sürüş deneyimine sahip olmaları ve karşı cinsi düşünürken dikkatlerinin dağılmasıdır.
Emeklilik yaşını geçmiş elemanlar, ofiste gençlerden çok daha verimli olabilmektedir. İleri yaştakiler, sosyal ağlarla ilgilenmezler, telefonda çok zaman geçirmezler, yılların deneyimiyle işleri daha doğru, daha çabuk bitirirler.
Rusya’da kadınlar, 456 değişik işte çalışamazlar. Hükümet, bu işleri tehlikeli bulduğu için.
Çalışmak, yoksulluktan kurtulmayı garantilemez. Çalışanların yüzde 40’ı, yoksulluk çizgisinin üzerinde yaşayacak kadar para kazanamaz. Bu durum, özellikle uluslararası elemanlar için geçerlidir.
Evinizden çalışıyorsanız, çalışma masanızın tuvalet klozetinden 400 kat daha kirli olduğunu unutmayın.
İnsanoğlunun avcı-toplayıcı olduğu çağlarda boş zaman, günümüzün modern kapitalist dünyasındaki boş zamandan daha fazla olmuştur.
ALEV RİGEL